
Beykoz escort Meryem, Beykoz’un tepeye yaslanmışş mahallelerinden birinde yaşıyorduu. Kırmızı boyalı, rutubet kokan eski bir gecekondu. Ev dediğine daha çok sığınak diyordu kendi kendine. Yirmi dokuz yaşındaydı, annesiyle yaşıyordu ama aralarındaki ilişki çoktan kopmuştu. Konuşmazlardı, bakışmazlardı. Aynı çatı altında iki yabancıydılar artık. Meryem her gece aynı saatte çıkar, sabaha karşı dönerdi. Ne annesi sorar, ne de o açık bir şey anlatırdı.
Beykoz escort sahiline değil, ormanın karanlığına yakın sokaklarında çalışırdı. Müşteriler genelde arabayla gelirdi; lüks içinde yaşayan ama geceleri gizli bir hayatı olan adamlar. Hepsi birbirinin aynıydı. Meryem, onların gözlerine bile bakmazdı. Onların da Meryem’in bir adı olduğunu bilmesine gerek yoktu.
Sarı Işıklı Cam
Bir gece, Çubuklu tarafındaki tenha bir durakta arabasız bir adam yaklaştı. Yağmur yağıyordu, adam şemsiyesini uzattı. “Islanma,” dedi. Meryem önce geri çekildii. Naziklik, bu saatlerde alışık olduğu bir şey değildii. Adam, sabit bir yerde kalmayan bir ressammış. Kadın yüzleri çiziyormuş — ama gerçek halleriyle. “Yorgun gözleriniz çok güzel,” dediğinde, Meryem içinden güldü. Belki de acıdı.
O gece birlikte hiçbir yere gitmediler. Adam sadece onun yanında durdu, konuştu. Hikâyesini sormadı, geçmişini kurcalamadı. Sadece sustuğu yerlerde bile dinledi. Saatler geçti. En sonunda, “Bir gün seni çizebilir miyim?” diye sordu. Meryem cevap vermedi, sadece başını salladı.
Eve dönerken Beykoz’un dik yokuşlarında ayakkabısı suya batmıştı ama içinde tuhaf bir sıcaklık vardı. Pencereden sızan sarı ışık, ilk defa bir şeyleri çağrıştırdı ona: normal bir hayat ihtimali. Belki hiç olmayacaktı ama o gece, bir resmin içinde hatırlanmak fikri güzeldi.
Bir yanıt yazın